{ "title": "Sis Dağı", "image": "https://www.dag.gen.tr/images/sis-dagi.jpg", "date": "21.01.2024 13:32:23", "author": "Esin Veske", "article": [ { "article": "Sis Dağı: Görele ilçe sınırları içinde yer alan Sis Dağı, Doğu Karadeniz sıradağlarının devamıdır. Yüksekliği 2182 metre olduğu tahmin edilmektedir. Sahile 40 km. Mesafe de olan Sis Dağına 1.5-2 saatte varılmaktadır. Sis Dağı üzerinde yirmiyi aşkın oba yer alır. Obalar çevrede bulunan köy ve kasabaların isimleri ile bilinir. Deniz seviyesinden en hızlı ulaşılan ve en yüksek yer olması Sis Dağının mühim olduğunu göstermektedir. Sis Dağına ulaşım için daha çok iki yol tercih edilir. Bunların yanı sıra yakın civarlarda köylerde kendi buldukları patika yollardan giderler. Her yıl çevre yerleşim alanlarının katılımı ile temmuz aylarında Sis Dağı şenlikleri düzenlenmektedir. Sis Dağı \"C sınıfın da Milli Koru\" olarak denetime koyulmuştur.
Farklı bir keyiftir ki asırlardır süren hasretin, yaşam şeklinin, doğa aşkını günümüze getiren kısmıdır. Yayla kültürü, doğa ile iç içe yaşamak binlerce yıllık göçebe yaşam tarzından ileri gelmektedir. Anadolu'ya taşınan bu görüş günümüzde farklı araştırmalarla süre gelmektedir. Eskilerin yol anılarında Sis Dağından başlanmaktadır. Kış mevsiminde karla dolu olmayan sahil şeridinde otlayan hayvanlar yaz aylarında geniş otlakların bulunduğu yaylalara ve dağlara çıkarılırdı.

Okulların tatile girmesi ile sahildeki boğucu nemli havadan kaçan yayla sakinleri yaylaya taşınmaya başlamışlardır. Mısır tohumlarının tarlaya dökülmesinden sonra başlayan hazırlıklar yolda ve yaylada lazım olan ihtiyaçların at, katır gibi hayvanlara koyulmasıyla yola çıkılır. Eskiden gidilen yayla göçleri bir yaşam tarzının, tutkunun folklorik etkileridir. İhtiyaçların ortaya çıktığı sepet (Şelek)'ler üstlerde, süslü boncuklarla, püsküllü boğazlarına ziller (Çan, kelek) sarılan hayvanlar keyif içinde türkülerle devam eden taşınmadır. Yaşanan göçün ilk gözlemi yolun her iki yanında Kızılağaçlar ve fındık ağaçları, suyunu başta Sis Dağı olmak üzere yüksek dağlardan alan Ağasar deresinin coşkun sesi ile çağlamaktadır. O kadar akışı hızlıdır ki bol yağmurlu günlerde yatağına geniş yataklar açar, kenarından ulaşımı engeller.

Şalpazarı'ndan itibaren stabilize toprak yoldan devam ediyoruz. Kısa bir süre sonra doğal maden suyu kaynağı olan Acı suya varıldığında ızgara et kokusu etrafa dağılır. Kaynak suyunun geldiği yerin etrafı piknik alanına çevrilmiştir. Burada da Türkiye'de doğal güzelliklerimizi günlük çıkarlarımıza nasıl kaybettiğimizi çarpıcı bir örneği göze çarpmaktadır. Doğal sodalı su borulara verilmiş, kaynağı başkasına verilmiş, doğal ortamı harap olmuştur.

Bu önerilerle dağ yolumuza devam edilir. Geyikliye doğru engebe artıkça, doğanın güzelliği, bitki kokusu etrafı sarıyor. Çam, gürgen, kestane ağaçları çıkına; insanı, Sis Dağı'na yaklaşma heyecanı sarar. Çevreye dikkatle bakıldığında çirkinlikle, ihtişam, bilgisizlikle, vurdumduymazlık, bencillikle, doğanın direnci olduğu gibi tüm güzelliğiyle meydana çıkar. Bir yanda bir hayli uzakta kalmış masmavi Karadeniz, her mevsim farklı tonlarla bürünen ağaçlar ve bitkiler; mis gibi doğa kokusu insanı kendine getirir. Diğer tarafta ise tarla açmak amacıyla kesilen ağaçlar, sürülmüş toprak, taş çıkarmak, yol açmak için dinamitlenen doğa. Biliçten, bilimden, hukuktan ayrı uygulamalar. Gelişigüzel betonlaştırılan, yok edilen hazinemiz. Ne yazık ki doğa öcünü heyelanlarla sel baskınları ile alıyor. Düşünüyorum da çıkış yolunu eğitimde görüyorum. Yeni nesil ince ruhlu, sanattan, edebiyattan, bilimden hoşlanmadıkça çözüm bulmamız çok zorlaşacaktır.
" } ] }